Edebiyat, İntihar Ve Kapitalizm

Cagatay Sevil
3 min readApr 8, 2019

Edebiyat aslında insanı bir nevi intihara sürüklemek demek bazen keşke cahil kalıp mutlu olsaydım diyorsunuz. Eğer gören bir insansanız etrafta bu kadar adaletsiz, acımasız, eşit olmayan şeyler varken sizin rahat etmeniz mümkün olmuyor. Toplum olarak sanırım hepimiz bunlara kanıksadık.

Hangi yazarın sonu mutlu bitmiş ki? Şu ana kadar okuduğum kitapların çoğu yazarı, ya fazla düşünmekten beyin tümöründen ölüyor ya da kendileri bu yaşama katlanamayıp intihar ediyorlar. Dünya’da ince detayları düşünen kişilerin sonunu böyle şeyler mi bekliyor acaba?

Örneğin; Oğuz Atay, onun için yazmamak ve düşünmemek dayanılmaz hale gelmişti, kendini düşünmekten alı koyamıyordu. Hiç kimsenin düşünmeyeceği şekilde hayatı en ince detaylarıyla düşünüyor. Aslında keşke herkes Atay gibi hayatı ince detayları düşünebilseydi Dünya daha güzel ve anlayışlı bir yer olurdu herhalde. Fakat bu düşünmesinin elbet bir bedeli vardı, beyin tümörü, evet ince detayların hesaplarını yapan kişiler hayatta hep kaybeden veya köşede kalan kişiler oluyor.

Yaşadığımız dünya kesinlikle karakter istemeyen bir hale geldi. İnsanların çoğunda ne ahlak kaldı, ne de edep. Sanırım bunların hepsi düşüncesizlikten oluyor. Oysa antik Yunan veya Osmanlı yaşamına baktığımız zaman şu an yaşadığımız dünyadan daha güzel bir ahlakları, davranışları olduğu kesin. Eskiden Osmanlı zamanında okullarda “Osmanlı Ve Adab-ı Muaşeret” dersi vardı. Bence bu ders en azından Türkiye’ye geri gelmeli çünkü biz geleneklerimizi ve göreneklerimizi ciddi anlamda unuttuk, günden güne insanlıktan çıkmaya doğru gidiyoruz. Birisi bizi durdurmalı veya farkına vararak, düşünerek biz kendimizi durdurmalıyız. Biz insanların yerine filozoflar ve yazarlar düşünürler çünkü düşünmek baya zahmetli bir iştir altından herkes kalkamaz. Aslında yazarlar bir nebi insan ruhlarının mühendisleridiler. Onlar günümüz mühendislerinden daha tecrübeliler, daha çok düşünüyorlar, daha çok okuyorlar, daha çok analiz yapıyorlar. Roman ile tanışmış birisi aslında hayatın gerçekleri ile de tanışmış demektir. Herkes aynı dünyanın içinde bu hayatı yaşıyor fakat bazıları toplumu, hayatı, insanlığı düşünerek yaşıyor bazıları ise yaşadıkları sistemin içinde farkında olmadan, düşünmeden, sorgulamadan birer makine gibi yaşıyorlar.

Yaşadığımız hayat kapitalist sistemin bir ürünü biz bu hayatı yaşarken her şeyimizi kaybediyoruz yaratacılığımızı, hayal gücümüzü ve en önemlisi kendimizi kaybediyoruz, sistem bizi sadece sabah akşam çalışmaya itiyor tıpkı bir makine gibi ve çalışırken farkında olmadan insanlıktan çıkıyoruz; sinirleniyoruz, stres içinde oluyoruz ve daha sonra bu sinirimizi başkalarından çıkarıyoruz istemeden birbirlerimizin kalplerini kırıyoruz. Bir insan nasıl olur da bu kadar duygusuz, acımasız olabiliyor anlamış değilim. Bizi ileri de ve hatta şu an robotlardan ayıracak tek noktamız duygularımız olacak, evet robotlar her şeyi yapabilir insanlığın sonunu getirebilir diyolar ama bence insanlığın sonunu getirecek tek şey insanların duygularını ve hayal gücünü kaybetmesi olacaktır. Biz farkında olmadan buna izin veriyoruz yani kapitalist sistemin bir ürünü oluyoruz, kullanılıyoruz. Benim insanlık ve toplum adına üzüldüğüm nokta bu, her gün insanlığın yüzüne baktıkça derin bir hüzün duyuyorum fakat değiştirebileceğim bir şey de yok ellerim kollarım bağlı bir şekilde izliyorum bu insanları, yapabildiğim tek şey şu an bunları yazabilmeye çalışmam.

Edebiyat ile tanıştıktan sonra yaşadığım topluma yabancılaşmaya başladım. İnsanlığın ve toplumun karanlık yüzünü görmeye başladım bu yüzden artık eskisi kadar mutlu değilim. Şimdi sanırım benim de sonum Poe, Hemingway, Oğuz Atay, Sabahattin Ali gibi olacak. Bana kalırsa aslında herkes katil, düşüncelerimiz ile beynimizde sessiz cinayetler işliyoruz. Umarım sonumuz güzel olur canım insanlar bu benim ilk yazı denemem eğer hatalarım olduysa lütfen kusura bakmayınız.

--

--